Bence şimdiki nesilde pek bulunmayan bir özellik: aidiyet.
Bizim zamanımızda (bu tabiri pek sevmem ama burada yerini buluyor) üniversiteyi bitirdikten sonra ya bir işe girer ya da “devlet kapısına” adım atar, oradan da emekli olmayı hedeflerdik. Yani bir kurumda uzun yıllar çalışmak, kök salmak isterdik.
Bugünün gençlerine baktığımda ise aynı bağlılığı göremiyorum. Çalışmayı sevmiyorlar gibi geliyor bana. Kim daha az çalıştırır, kim daha çok maaş verirse oraya yöneliyorlar. Dolayısıyla “bir yere bağlılık” fikri zayıflıyor.
Ben 1999 yılında girdiğim şirkette hâlâ çalışıyorum, neredeyse 26 yıldır… Bu süre zarfında birçok teklif aldım ama hiçbirini kabul etmedim. Çünkü benim için bir yere bağlı olmak, bir evliliğe benziyor. Nasıl ki eşinizi seviyor, birlikte yaşamı paylaşıyor ve sadakat gösteriyorsanız; iş hayatında da aynı bağlılık geçerli olabilir.
Ama belki de burada kaçırdığımız bir nokta var. Yeni nesil aidiyeti bizim anladığımız gibi işyerine ya da kuruma değil, kendi özgürlüklerine ve kişisel gelişimlerine duyuyor olabilir. Onlar için bağlılık, tek bir şirkete ömür boyu hizmet etmekten çok, her adımda kendilerini daha ileri taşımak demek. Bu yüzden de fırsatlara daha açıklar ve hızlı hareket ediyorlar.
Aslında aidiyet kavramı zamana göre değişiyor olabilir. Biz aidiyeti “bir yerde kök salmak” olarak gördük, onlar ise “kendine sadık kalmak” olarak yaşıyor.
Sonuçta ister kuruma, ister insana, isterse kendine olsun; aidiyet, hayatın en önemli yapı taşlarından biri. Çünkü bağlılık olmadan ne güven, ne huzur, ne de kalıcı başarı mümkün.